BeyazKalemler Logo
Medine`nin Gülü

Medine`nin Gülü

Andım yine Seni her şey yâdımdan silindi, Hayâlin gönlümün tepelerinde gezindi;

“Andım yine Seni her şey yâdımdan silindi,
Hayâlin gönlümün tepelerinde gezindi;
Bu bir serâp olsa da hafakanlarım dindi..
Andım yine Seni her şey yâdımdan silindi.

Keşke hep aşkınla oturup aşkınla kalksam,
Rûhlar gibi yükselip de ufkunda dolaşsam;
Bir yolunu bulup gönlünden içeri aksam..
Keşke hep aşkınla oturup aşkınla kalksam.

Anlasam, vuslata ne zaman ferman gelecek?.
Hicranla yanan gönlüm durmadan inleyecek;
İnleyip en taze hislerle hep bekleyecek..
Anlasam, vuslata ne zaman ferman gelecek?

Kalbim bir güvercin gibi titrerken adından,
Ne olur Sana ulaşmam için kanadından;
Bana bir tüy ver, pervaz edeyim hep ardından..
Kalbim bir güvercin gibi titrerken adından.

Ey kupkuru çölleri Cennet’e çeviren Gül;
Gel o bayıltan renklerinle gönlüme dökül!
Vaktidir, ağlayan gözlerimin içine gül!.
Ey kupkuru çölleri Cennet’e çeviren Gül!

Mecnûn gibi arkanda koşan kulun olayım,
Bir kor saç içime ocaklar gibi yanayım;
Sensiz geçen bu acı rüyâdan kurtulayım..
Mecnûn gibi arkanda koşan kulun olayım..

Aklım uzakta kaldığı günleri saymakta,
Rûhuma sisli-dumanlı bir kasvet yaymakta;
Göster çehreni ki, güneş gurûba kaymakta..
Aklım uzakta kaldığı günleri saymakta…

Son demde hiç olmazsa gurûbum tulû olsun,
Gönlüm ufkunun en taze renkleriyle dolsun;
Her yanda tamburlar çalınsın; neyler duyulsun..
Ne olur, hiç olmazsa gurûbum tulû olsun.. !”

M.Fethullah GÜLEN

 

Şerh:

İnsanlığın iftiharı olarak Dünya’ya gelmiş bulunan bu Merhamet Sultanı, bu şeref-i kevn-ü mekan, bu hatem-i din-i nübüvvet, bu sertac-ı ittihac, bu sonsuz ziyâ-yı himmet (sallallahu aleyhi ve sellem) öyle bir taht kurdu ki;ağlaması gereken her ne atom zerratı varsa O’nunla (sallallahu aleyhi ve sellem) varlığa erip dilhun oldu.. ve ruh adeselerinde öyle bir ışık tayfı bir huzme halinde rengarenk yayıldı ki etrafa, bakanlar bu nuru tanıdı: Çünkü O’nun (sallallahu aleyhi ve sellem) adı anılmıştı. Biz bu yolun serâbına da ruhumuzu feda eyledik, Mevlanâ’nın Şems’e olan vuslat iştiyakı eşiğinde.. dinmesi gereken bir küçük kasecik hafakan bile olsa, Sen’i anmakla Cennet havasını teneffüs ettik ya Rasulallah!..

Bu öyle bir muhabbet vetiresiydi ki yüce Rabbimiz’in en yüce muhatabı olan Sana karşı “Habibim” demesindeki rabbâni hazzı az da olsa tadabilirsek, Sen’in gönlünden akıp da içeri girme lütfuna ereceğiz. Bu lütfu bize vefa ölçüsünde bahşedersen, ikinci bir diriliş havamızda ve içimizden dinmeyecek olan nefahat-ı ünse garkolacağız inşaallah. Beklemedeyiz ruhumuzun bir üveyk gibi pervaz edeceğini görme arefesinde.. beklemedeyiz billur iklimdeki ter ü taze açma azmindeki tebessüm çiçeklerini temaşa eyleme zevkindeyken.

Sana kavuşmak;Cennet lezzetlerinin verâsının da yücesinde bir keyfiyet ve Sen’inle olmak bütün eltaf-ı sübhaniyeye denktir. İşte biz, burada belirtmek istediğimiz bütün bu uhrevi hazzın bileşkesine Sana olan vuslat ismini verdik. Aşığın maşuğuna sevgi hazzını yaşama-yaşatma ufkunu sunduğu an, vuslat anıdır. Bu öyle bitmez bir deryâdır ki, yananların “Yansam da ocaklar gibi, gam eylemem izhar; Elverir ki, düşmesin sîneme nâr-ı ağyar.” demesi bile bir ümit sarkacı iken:

“Bak şu gedânın hâline
Bende olmuş zülfün teline
Parmağım aşkın balına

Bandıkça bandım, bir su ver!” hakiki aşk bestesini de bu şekilde dile getirebilmesi gerçek bir Hak yolcusuna hastır dense sezadır. Fermanın gelmesi, sahib-i vuslata bağlıdır fakat bizim ruh kilitlerimiz de bu vuslat sayesinde açılacak ve huzura erecektir.

Bu nur helezonunda öyle bir mertebeye ermişsin ki sen Efendim (sallallahu aleyhi ve sellem), meleklerin bile sana hizmetçilikte yarış yaptığı bir derecedesin. Bu dereceye gelebilme ve bu derecenin gölgesinde bile olsa kendimizi hissetme, bizim için belki bir su-i edep kapısıdır, ama başka bir kapı da yoktur ya Rasulallah!.. Ah canım Efendim, her şeyi Rabbimizin bildirmesiyle bilen Sen, bunu da biliyorsun. Onun için biz de Sana ulaşmayı isteme adına bir aşk izhar ediyoruz. Senin sunacağın bir kanat bile bizim için o kadar değerlerüstü bir değerdir ki, sadece Sen’in katından gelmesi bile Sana ulaşma isteğimizin hicranını dindirmeye yeter, elverir ki arkasında olalım o yolun. Bu yolda olabilmek bile kalb ritmini dengede tutamaz, kalbler dayanmaz bu işe. Kalbi çatlatacak kadar heybete sahip bu kıvılcım, bir güvercin kalbine bile olsa şefkatini sunacaksa bizim adımıza o da kazançtır. Bu şefkatin sunulacağından da zerre kadar endişemiz yoktur.

Bizler serin sevdanın kupkuru çöllerinde hep adımlar içinde bir adım arama adına Sen’i aradık ya Rasulallah! Adımlarımız bazen kayboldu da, ama biz zaten kaybolmak için bu yola girmiştik. Bir “ney” ızdırabıyla yoldaydık, bir hafakan tebessümü sunabilme adına. Ama Sen, bu adımları da biliyordun. Rabbimiz gibi “bana yürüyerek gelene Ben koşarak gelirim” davasının temsilcisi konumundaydın, onun için biz de attığın adımların izinde hep bir Cennet tohumu aradık. Nurunla suladığın o beldelerde ve her yerde; kutlu ravzandan çıkıp da mescidine giderken attığın vakar damlalarını içirdik içimize. Belki de oradaydı Cennet gülleri, belki de Uhud’da dökmüş olduğun mübarek terinde, belki Taif’te süzülen hiçbir şeye değişilmez ağlayan kanında.. ama biz Sen’i, idrakimizin yelkovanları döndüğü müddetçe her yerde arayacağız, nübüvvet melteminde.

Ya Rasulallah! Sen’in olmadığın yer sensizlik girdabıdır, sensizlik sonsuzluk değil hiçliktir aslında. Sana giden yolda sonsuzluk kapısı ardına kadar açılırken, ayağımıza bir diken batmış ne ehemmiyeti var ki? Biz bu yolda; içimize atılmasını beklediğimiz korlarla, alevlerle, yangınlarla, lavlarla vb. atbaşı gitmek için geldik. Bu öyle bir gelişti ki, Sana gitmek için geldik, ebedi misafirlik olma yolunu dünyadaki evsahipliğini (!) terk etme yolunda gördük. Bunu da gösteren Sendin ya, bir Mecnun fıtratıyla “terk”i terk etmeyi.. Terki terk ederek, terk edilmemeyi öğrendik; bunu da öğreten Sen’din ya!..

Üzerimizdeki atmosfer Sen’den zaman ötesi bir zaman sürecinde Dünya’ya geldiğimizi belirtmede.. ama bize zaman-zemin dengesinde Sen’in yokluğunu aratmayacak iman pırıltısı da verilmiş iken, biz nasıl ümitsizliğe düşelim ki? Bize ümidi veren aklımız ve ruhumuz, zamanın bir önemi olmadığını da söylemekte, Sen’in tatlı siluetini görebilme şerefine ermek bile hayatımızın bütün zamanına denk iken.. Bu denkliğin kurulabilmesi için Güneş’in batmaması gerekiyor, bu güneş Sana olan sevgiden başka ne olabilir ki? İçimizdeki batmaması gereken bu güneşimiz, kasvet yığınları etrafından sıyrılıp da bize hayatın rengini sunması açısından ne büyük bir değer taşımaktadır.

Batış öyküleriyle hayat sayfalarına ilmek atmak için gelmeyen insanoğlu, ebediyetin kıvamlı dünyasında bir var oluş esintisine misafir olabilmek için saf tuttu. Her şeye müheymin olan Rabbimiz, Senin gibi eşsiz bir insanı bize tanıttı.. tanışabildik mi bilemeyeceğiz ama Sen’i vefânın temsilcisi olarak da tanıdık ya Rasulallah!.. Bir cümbüş halinde yeryüzünün en son tebessüm edeceği dakikası, Sen’in aramıza gelmen olacaktır ya Rasulallah!.. Kutlanması ve yapılması gereken en kutsi şenlik, atını bizim gönül ülkelerimize sürmen olacaktır. Kıyamet hakikatından önceki en yüksek ve gür sadâ, Sen olacaksın ya Rasulallah.. Sen!..

                                           GÜRSEL ÇOPUR


Oynadığı Sinemalar



Kaynak:

Eklenme Tarihi : 2010-01-30 06:23:26
Değişiklik Tarihi : 2022-10-06 12:43:14
Okunma Sayısı : 33416
İnternet Altyapısı : Ejder Bilişim