BeyazKalemler Logo
NİHAT DAĞLI VE KENDİSİ

NİHAT DAĞLI VE KENDİSİ

Dağların ardında, kitapsız ve hayallerle dolu, bir sınır bölgesinin karasında büyümüştür Nihat Dağlı. Çocukluğu boyunca kitap olarak sadece annesinin başı ucuna bırakılan Kur’ân’ı bilir. Ve zordur ‘dağlı’ olmak; her istediğinde çek

 
 Dağların arasında yaptığı yolculukla, satırların arasında yaptığı yolculuk aynı yıllara denk gelir. Göç başlar, bir yerden başka bir yere. Bir şehirden başka bir iç şehre. Karadan denize. Denizin dibindeki bir kentte yaşamaya başlayınca, çekip gitme arzusunun filizlendiğini, boy verdiğini hisseder ruhunda. Sonra, ‘şehirlerarasında bölünen bir adam’ oluverir. Acaba bir insan yola revan olduğunda, o mu yolların içinden geçer, yoksa yollar mı onun içinden geçer?
Hayatı tüketmekten çok, anlamakla mükellef olduğunu hisseden biridir o. Zor anlaşılır. Zor dedim, çünkü Nihat Dağlı’yı anlayabilmek için tıpkı bilgisayar programları gibi; derinlik, tevekkül, tevazu, merhamet ve hakiki dostluk nevinden özelliklerin kişide yüklü olması gerekir. Eğer bir bilgisayarda resim programı yoksa kendisine aktarılan resimleri okuyabilir mi? Bu nedenle kibirli biri anlayamaz onu, merhametten yoksun biri de; ve dahi parmaklarını hayata geçirmiş hırs gösteren biri de ondaki sükuneti çözemez.
Nihat Abi’nin bir haksızlık karşısında söylediği “Ben yokum!” cümlesinin ne anlama geldiğini onu tanıyanlar bilir ancak. Bir yazısında, oruç tutmama psikolojisini anlatırken "Oyuna giremeyen çocuk oluyorum." diye hüznünü dile getirir. Ancak aynı Nihat Dağlı, uzun bir Ramazan gününde açlık kendisini zorlayınca mesai arkadaşlarından İspanyol tercümanın omzuna dokunup muzip bir ifadeyle "Kardeş, dininin kıymetini bil!" der.
Belki herkesle oturup konuşmaz, içinin koridorlarını açmakta kitaplarında olduğu kadar cesur değildir, kıyısına çekilir. Ama bu, fildişi kulesine çekilmesi ve kendini beğenmesi anlamına gelmez asla. Mesela en büyük zevklerinden biri, `proleterya` sınıfı ile oturup çay içmek ve ta İzmir`den arayıp yayınevinin kantininde çalışan genç çocuğa, "Orhan, oradan kendinize benden çikolata ısmarlayın. İstanbul’a gelince ben hallederim." demektir. Bir türlü aidiyet hissedemediği İstanbul’dan valizini toplayıp, hürriyetini en çok hissettiği İzmir’in kıyılarına giderken işte bu kantinci çocukların ağlayarak “Gitmesen olmaz mı Nihat Abi?” dedikleri de aynı Nihat Dağlı’dır.
Günlerden bir gün, nerdeyse çocukluğumdan beri okuru olduğum ve yazdığı satırların altını çizmekten büyük haz aldığım yazarımla mesai arkadaşı olmayı lutfetti takdir-i ilahi. O vakit onu daha yakından tanımış oldum. Onun temizlik konusunda ne kadar hassas ve titiz olduğunu öğrenmiş oldum mesela. Her sabah yayınevine geldiğinde ilk yaptığı işin masasını ve kitaplığını ‘camsille’ temizlemek olduğunu gördüm. Masasında kitaptan başka tek bir eşya ve tek bir toz tanesi kalmadığı zaman artık kıraat vakti gelmiştir. Okumaya okumayla ara veren bir insan olduğunu, onu tanıdığımda öğrenmiş oldum. Bir kitabı okurken yorulduysa eğer, başka bir kitaba geçerek dinlenir o. Fiil ve fail hep aynıdır ancak nesnesi hep değişmektedir.
Nihat Dağlı`nın metinlerine eğilince en büyük derdinin, `büyük adam değil, iyi adam olmak` olduğunu görürüz. ‘Susarak yaşamanın, susarak iletişime geçmenin muhteşem insanların duruşu’ olduğunu da dillendirir sık sık. O hiçbir zaman kendisine `yazar` demez. Zira Dağlı, “Kendini kitaplarda kurmuş bir ademoğludur. Kendini konuşur, kendine konuşur ve konuştuklarını başkalarıyla paylaşır. Yazar Nihat dağlı yoktur, Nihat Dağlı sadece yazmaktadır. Nihat dağlı bir oğul, Nihat dağlı bir dost, kardeş, acı çeken bir adam, hayata yetmeyen birisi, Nihat dağlı çok şey.”dir kendi ifadeleriyle. İyi insan olmanın bir şartı, ‘acı çektirmektense acı çekmeyi tercih’tir -ki bu tercihin daha mümince bir tavır olduğunu düşünür.
Onun metinlerini okuyanlar bilir; ifadelere takla attırır Nihat Dağlı. Onun satırlarında anlam başka bir renge dönüşür. Çıkmaz sokak, ‘Çıkar Sokak’ olur. Yeraltından Notlar, ‘Yerüstünden Notlar’  haline gelir. Halk arasında yaygın bir ifade olan "Ne yapalım, daha iyisi olamazdı." manasını içeren Hiç Yoktan İyidir ifadesi, ‘Hiç,Yoktan İyidir’e dönüşür. Bütün bunlar artistik bir söylem değildir. Kavramların verili olduğunu, sahici bir okuyucunun kendi kavramlarını bulacağını düşünür. Bu Nihat Dağlı`nın kendince kurduğu dildir.
Hayatına girmiş yüzlerce kahramanı vardır onun. Ahbap çevresi son derece zengindir. Heidegger amcası vardır mesela, Rilke’si, Hesse’si, Kierkegaard’ı vardır. Tolstoy, Dosto, Goethe ile de aralarından su sızmaz. Yalnızca bunlar değildir oturup eğleştikleri isimler. Stefan Zweig’den Kafka’ya, Pablo Neruda’dan Erichh Fromm’a kadar pek çok insanla çevrilidir etrafı. Mevlana, Yunus, Homeros ve Fuzuli’ye tutunarak ayakta kaldığını söyler o. İlyada, Karamazof Kardeşler, Fusüsu’l Hikem, Mahşer, Yaşayan Ölü ve Başkası Olduğun Yer gibi daha pek çok kitap hep ona seslenmiştir.
Eğer ki hayatınızda hala Said Nursi’nin Risalesini okumadıysanız ve Nihat Dağlı’nın Kerime Nadir’den Bediüzzaman’a uzanan yüce takdirin hikayesini dinlerseniz, ondan sonraki en büyük şifa kaynaklarınızdan olacaktır külliyat. Zira üstadın eserleri, Nihat Abimizin de yaralarına şifa vesilesi olmuştur ve ona “Risaleyle benim ilişkim hastayla doktor ilişkisi gibidir.” dedirtmiştir. Ancak risaleyi okuyabilmek için dipdiri bir kalbe sahip olmak gerektiğini de söyler o. Yalnızca yol yorgunluğu, acısı olan bir insanın anlayabileceği metinler olduğunu söyler eserlerin. Der ki Dağlı Abimiz, “Üstad, yola çıkmış arif, bilge, pir-i fani bir beyamca gibi. Ciddi ve sert değil. Kendi sorularının cevabını arıyor. İnsanlara bir şeyler öğretmek için yazmıyor. Üstad, Nietche’yi delirten sorulara cevaplar buluyor.”
Said Nursi ve İbn Arabi gibi zatlarla vakit geçirmesinin yanında enteresan dostları vardır Nihat Abinin. Nereden bulur bilmem, bir entellektüel cd`ci, bir kominist imam (!) ve ehl-i sinema olan tekstilci dostu vardır mesela. Şayan-ı hayrettir doğrusu! Bir de İzmir’li tarihçi ve taksici bir dostu vardır. İşte bu taksici dostundan bir gün düğün davetiyesi alır. Nihat Abinin zat-ı alisine gönderilen davetiye zarfının üzerinde `Nihat Dağlı ve Kendisi` yazıyordur. Aslında taksici dostu gibi, onun pek çok seveni davetiyenin üzerinde yazan ‘Kendisi’nin birgün zuhur etmesini bekler durur yılmadan. Ama gel gör ki Nihat Dağlı zaten yıllardır Kendisi`yle dolaşır durur yeryüzü sahilinde. Onunla konuşur, onu yazar, onu ona anlatır, onu büyütüp durur içinde. Ve Nihat Dağlı, ‘Kendisi’ ile birlikte kalemden bir sazla, varoluşa dair türküler yakmaya devam eder.
YÜSRA MESUDE

Oynadığı Sinemalar



Kaynak:

Eklenme Tarihi : 2007-04-10 09:10:14
Değişiklik Tarihi : 2007-04-12 13:11:42
Okunma Sayısı : 8609
İnternet Altyapısı : Ejder Bilişim